Ülkemizde çocuk edebiyatı alanında tartışılan konulardan bir tanesi de “ideoloji” meselesidir. Birçok kitap bu açıdan bakıldığında niteliğini kaybeder. Çocuk kitaplarında bir ideolojinin -savunulan düşüncenin ne olduğu önemli değil- savunulması daha da öte çocuğa da dayatılması savunulacak bir görüş ya da eylem değildir. Çocuk kitaplarında ele alınan konular öncelikli olarak çocukların anlam evrenine uygun olmalıdır. Yapıtlarda ele alınan bu uygunluk -konusu ne olursa olsun- çocuğa dayatılmamalı, sen bunu düşünmelisin, inanmalısın ya da inanmamalısın dememelidir. Tüm bu sonuçlar veya çıkarımlar çocuğa yani “bireye” bırakılmalıdır. İnsanlar yaşları ne olursa olsun okuyarak, görerek, tecrübe ederek yani neden-sonuç ilişkisi içerisinde ideolojik bir düşünceye sahip olmalıdırlar. Bu şekilde bireyler savunduğu veya inandığı ideolojiyi anlamlı bir şekilde yaşarlar. Ayrıca yaşamak istemezlerse de yaşayana saygı duyabilirler.
Ülkemizde birçok yazar veya çocuklara yönelik kitap çalışmaları yapanlar, bu konuda ciddi yanlışlık yaptıklarının farkında bile değiller. Yetişkin olarak inandıkları ve yaşamlarında uygulamaya koyulmasını istedikleri her türlü ideolojiyi çocuklara yönelik yazdıkları yapıtlarda işlerler. Konuyu sadece gündeme getirmekle kalmayıp aynı zamanda çocuğun anlam evrenine ve kararına hükmetmeye çalışırlar. Kısacası “ben inanıyorum-inanmıyorum, ben bunu seviyorum ve sen de sevmelisin ayrıca bunu yaşamalısın, derler. Oysa bu durum çocuğun neden-sonuç ilişkisiyle varmaya çalıştığı süreci, sonucu veya çıkarımı olumsuz olarak etkiler. Ayrıca bireyin, neden-sonuç ilişkisi kurma becerisini geriletir. Yetişkin olarak kendi inandığımız “şeylere” göre, çocuğun anlam evrenine hükmetmek; çocuğun bir şey düşünmesini ve yaşamasını engel olmak anlamına gelir. “Sen anlayamazsın ya da benim istediğim sonucu çıkaramazsın, dolayısıyla lütfen benim düşündüğümü düşün, hisset ve yaşa” demek gibi bir şeydir. Ayrıca bu durum aynı zamanda karşıt düşünce ya da farklı düşüncelere de davetiye çıkarır.
Peki bu çocuk açısından neden sakıncalıdır?
İlk olarak yukarıda da belirttiğim gibi çocuğun neden-sonuç ilişkisi kurarak sonuca varmasını engeller. Yetişkinin kendi ideolojik düşüncesini, edebiyatı kullanarak çocuğa ulaştırması, çocuğun nesne olarak kullanılmasına ya da çocuğun edilgen olmasına neden olur.
Ayrıca bir süre sonra çocuk her edebi esere bir şeyler öğrenme gözüyle bakacaktır ve bireyin gelişiminde önemli etkisi olan “farklı bakış açılarını” düşünmeyecektir. Neden-sonuç ilişkisi kuramadığı gibi farklı bakış açılarını geliştirme becerisini de geliştiremeyecektir. Bundan dolayı da yaşamda var olan “farklılıklara” karşı anlayışlı yaklaşma özelliğini geliştiremeyecektir. Bunlar gibi daha birçok neden sayabiliriz, sakıncalı olma sorusuna.
Bu nedenler, nitelikli çocuk edebiyatının temel özelliklerinin dışında olan bir tutumdur. Bu tutumdan -çocuğun anlam evrenine dayatma- vazgeçmek, çocukların kendilerini gerçekleştirmeleri adına atılan önemli adımlardan bir tanesi olacaktır. Kişisel olarak bu tür ideolojik düşüncelerin fark ettirilmesinden yanayım ancak kesinlikle çocuklara dayatılmasına karşı olduğumu belirtmek istiyorum. Çünkü çocuklara el yıkamayı ya da sınıf kurallarını fark ettirmek ne denli önemliyse, dünyada var olan ideolojik sistemleri ve düşünceleri çocuğa fark ettirmek o denli önemlidir. Ancak herhangi bir düşüncenin fark ettirilmesiyle o düşüncenin dayatılması oldukça farklıdır. Bu yazıda herhangi bir düşüncenin dayatılması, eleştirilmeye çalışılmaktadır.
Nitelikli çocuk edebiyatı ürünlerinde konu ya da düşüncesi ne olursa olsun dayatma olmaması gerekir. Çocuğun düşünce sistemine saygı duymak, bu sistemi çocukla birlikte harekete geçirmek çocuğun var olma sürecine sunulan önemli bir katkıdır. Bundan dolayı, nitelikli çocuk edebiyatı ürünleri herhangi bir ideolojik yapıyı çocuklara dayatmamalıdır. Sadece ideolojik bir düşünce yapısını değil; doğayı korumak, insanlara saygı duymak, hayvan haklarını korumak gibi düşünce yapılarını çocuklara dayatmak nitelikli çocuk edebiyatı alanını olumsuz anlamda etkilemektedir diye düşünüyorum. Çünkü çocuklar tüm bu fark etmelerini, edebiyat yapıtlarından, yaşam(ın)daki sanatsal faaliyetlerden ve yaşanmışlıklarından sonra neden-sonuç ilişkisi ile öğrenmelidir. Bu şekilde düşündüğü ve inandığı ideolojik sistemi anlamlı yaşayabilir.
Konu ne olursa olsun, çocuğun anlam evrenine hükmetmek, herhangi bir düşünceyi çocuğa dayatmak ne yazarın ne de edebiyat ürününün işidir.
Çocuklarınıza bir fikri, düşünce sistemini ya da herhangi bir ideolojiyi dayatmayan “nitelikli” kitaplar alınız.
Murat Moroğlu
Yaratıcı Drama Eğitmeni
Instagram: murat.moroglu
[email protected]