Lise, ortaokul ve lise yıllarım ödevlerle boğuşarak geçti. Uğraşırdım, didinirdim, içinden çıkmadığım anlarda yardım da bulamazdım. Uzun uzun kendi yaptığım ödevleri düşündüm ve günümüzde verilen ödevlerle arasında çok da fark olmadığını gördüm. Ödevle ilgili bakış açımı daha önce Eğitimpedia’da yazdım. Burada ödev önemli midir, değil midir tartışmasına girmeden, evde öğrenme ile ilgili bir alana bakmak istiyorum.
Kendisinden çok şey öğrendiğim meraklı mı meraklı, öğrenmeye aç mı aç bir okul müdürüm olmuştu, benim için büyük şanstı. Seminer dönemlerimiz yeni şeyler öğrenmeye aşık müdürümüz sayesinde yeni eğitim kuramlarını öğrenmekle geçerdi. Öğretmen arkadaşlarla her yeni öğretim yılı başında bu durumun dalgasını geçerdik, bakalım bizi seminer döneminde hangi yeni eğitim yaklaşımı bekliyor diye. Bir Ağustos döneminde seminerler henüz başlamamışken sevgili müdürümle karşılaştık, bir kahve içmek için oturduk. Daha nasılsın faslına başlamadan, “Müjdat çok heyecanlıyım, yazın gittiğim seminerde bir şey öğrendim, bizim okulda bu konuda ne büyük yanlış yaptığımızı fark ettim,” dedi. Başlıyoruz, dedim içimden…
“Biz öğrenilecek konularla çalışmalarımızda bilgi basamağındaki etkinlikleri okulda yapıyoruz, uygulama ve kavrama basamağındaki çalışmaları ise eve ödev olarak veriyoruz.” Bir cümle kurmuştu ve bu cümle çok ağırdı. Gerçekten de öğrenme ile ilgili en basit aşama bilgiyi aktarma konusu, okulun temel görevi haline gelmişti. Özellikle belli derslerde müfredat denen arkadaş o kadar kalabalıktı ki öğretmenler konuları yetiştirebilmek için hızla ilerliyor ve bilgiyi aktarıp bilgiyi kavrama ve uygulama aşamalarını eve ödev olarak veriyorlardı. Bu durumu hatırlamak için kendi öğrencilik dönemlerimizdeki defterimize not aldığımız “syf. 123, 124, 125, 126, 127, 128 ödev” gibi kenar notlarımızı hatılamamız yeterli olacaktır.
Flipped Classroom yaklaşımı, son zamanlarda oldukça popülerleşti ve Türkçeye “ters yüz edilmiş sınıflar” olarak taşındı. Öğrenmeyi, öğrenci açısından irdelerken birinci adımı bilgiyi alma, ikinci adımı bilgiyi kavrama olarak görebiliriz. Biz okullarımızda birinci adım için uğraş verirken ikinci aşamada ödevler devreye girer ve öğrencinin öğretmen rehberliğinde en çok ihtiyaç duyduğu anda öğrenci yalnızdır. Bu modelde, özellikle günümüz teknolojik gelişmelerinin ışığında öğretmenin birinci adımı, bilgiyi öğrenciye video, pdf dosyaları, Word belgesi ile sunması esastır. Öğrenci bilgiyi dersten önce öğretmenin hazırladığı ya da hazır sunduğu kaynaklardan edinerek okula gelir. Öğrenci bilgiyi alarak sınıfa geldiğinde artık özümseme aşamasında yalnız değildir, işin uygulama ve kavrama basamağında öğretmenle beraber iş yapar. Yurt dışında üstüne birçok akademik araştırmanın yapıldığı bu alanda yoğunlaşmanın temel adımı alışkanlıklarımızı değiştirmekten geçecektir.
Örneğin bir matematik öğretmeni kesirlerin sayı doğrusunda gösterilmesini sınıfında işleyecek; burada hazır konu anlatımlı videolardan seçim yapabilir, kendisi video içerik hazırlayabilir ve/veya bu konunun anlatıldığı kaynakları öğrencilere sunabilir. Öğrenciler kesir sayıların sayı doğrusunda gösterilmesinin konu anlatımını izledikten, yani bilgiyi evde aldıktan sonra okula geldiklerinde öğretmenin vereceği kesirle ilgili örneği kendi defterlerinde sayı doğrusunda göstermeyi deneyeceklerdir. Bu aşamada zorlandıklarında öğretmen rehberliği alabilecektir.
Bu yaklaşımın neden çok değerli olduğunu bir Türkçe dersindeki metin işleme çalışmasını düşünerek daha rahat çözümleyebiliriz. Ders başlar ve öğretmen öğrencilerinden işleyecekleri metnin kitaptaki sayfa numarasını söyleyerek kitaplarını açmalarını ister. Herkesin metni önce içinden bir kere sessizce okumasını ister. İkinci okumanın yine sessiz okuma şeklinde olacağı belirtilerek bu okumada bilinmeyen sözcüklerin altının çizilmesi istenir. Ardından bir öğrencinin metni sesli okuması istenir, diğer öğrencilerin de metni gözleriyle takip etmesi istendikten sonra, öğretmen öğrenci ismi söyleyerek metni bir başka öğrencinin okumasını ister. Farklı öğrencilere paylaştırılarak metin okunur. Tüm bu aşamaların ardından öğretmen öğrencilere arkanıza yaslanın diyerek metni bir kez de kendisi sesli okur. Böylesi bir anlatı kimseye yabancı gelmemiştir, neredeyse hepimiz bu ve benzeri Türkçe dersler ile büyüdük. Günümüz öğrencileri de benzer ders akışlarıyla büyüyor. Sessiz okuma ve dinleme gibi yüksek konsantrasyon isteyen etkinliklerin sınıf ortamı gibi, dikkatin dağılmasına çok açık ortamlarda ne kadar etkili olacağı tartışılır. Aynı şekilde böylesi bir ders işlenişinde, bir ders saati sadece bu çalışma için gitmektedir. Oysa öğretmen bu metnin evde okunmasını isteyebilir ve hatta kendi sesi ile metni okuyarak dinleme ödevi de verebilir. Bu sayede dersin en can alıcı kısmı olan metin çözümleme işine çok daha uzun zaman ayrılabilecektir.
Flipped Classroom ile ilgili aşağıdaki linklerden daha çok bilgiye ulaşabilirsiniz.
- https://www.youtube.com/watch?v=iQWvc6qhTds
- https://www.youtube.com/watch?v=ojiebVw8O0g
- https://www.egitimpedia.com/tersyuz-edilmis-siniflar/
Müjdat Ataman
Okul Müdürü
www.mujdatataman.com
[email protected]